TURİZM-TARİHİ YERLER
DERİK’TEKİ TARİHİ YERLER
KELA DÊRA METÎNA – DERMETİNAN KALESİ
Bu anılan köyde belirtildiği şekilde bir kale ve o kalenin içerisinde bir manastır kurulmuştur. Buradaki manastırı kuran Diyarbakır doğumlu Mor Daniel adı ile tanınmaktadır. Kale ve manastır iç içe bulunmaktadır, Mazıdağı ilçesinin 20 km kuzeybatısında ve Gümüş Yuva Köyü sınırları içindedir. Mardin’den sonra Diyarbakır’ın fethine karar veren Timur, Mezopotamya’ya Karacadağ istikametinden açılan boğaza hakim olma, Mardin ve Diyarbakır’ın birbirine yardım yollarını kapatma, her iki tarafın geçidini emniyet altına almak amacıyla arazi üzerinde keşifler yaptırmış ve ilk iş olarak kendisine geçit vermeyen Dermetinan Kalesinin fethini emretmiştir. Kalenin fethi beklendiği gibi kolay olmamıştır. l50 m yüksekliğinde bir tepenin üst düzlüğüne inşa edilen kale Timur’u uzun zaman uğraştırmıştır. Dermetinan Kalesinde dikkati çeken bir başka özellik, Bizans döneminden kalma, kapısında iki mühür bulunan mermer bir mezarlıktır. Burada duvar kabartmalarının orijinal yapısı oldukça önemlidir. Kale, Bizanslılar tarafından yaptırılmıştır. Sekiz adet burç, gözetleme kuleleri, kuzeye açılan tek kapı ve içerdeki su sarnıçları kalede yaşayan insanların kendi ihtiyaçlarını ve ibadetlerini içeriden temin etmek suretiyle kalenin zaptı güç olmuştur.
FİRNA GAWİRA- (GÂVUR FIRINI)
İlçe merkezinin kurulu bulundu dağ eteğinin doğu tarafında sıra sıra devam eden dağ yükseltilerinin güneydeki uzantısıdır. Sıra yükseltilerinden geniş bir ayrık ile ayrılmış olup yükseltinin ortasından daire şeklinde oyularak derinliği bu güne kadar ölçülemediği söylenen bir kuyu şeklindedir. Dağın diplerine doğru inen kuyuya bu güne kadar birçok inme deneme girişimine rağmen gittikçe genişleyen bir çapa rağmen, tam dibe inme girişimini kimsenin başaramadığı söylenmektedir. Kuyunun yörede Gâvur Fırını olarak anılması birçok söylentiye ve rivayete neden olmuştur.
FİTTİN HARABELERİ
Derik ilçesinin bugünkü adıyla Pınarcık (Fitnê) Köyünde bulunmaktadır. Harabeler ilçenin 13kmkuzeybatı yönündedir. Kuzeyden güneye doğru uzayan, gittikçe genişleyen bir vadi içinde 1kmuzunluğunda, 500 m genişliğinde büyük bir şehir kalıntısı vardır. Harabeler arasında saray, kilise ve birçok bina kalıntıları halen mevcudiyetini muhafaza etmektedir. Bilhassa büyük kilise harabesini gösteren tarafta üzerinde haç işaretleri bulunan büyük yekpare taşların maharetle yerleştirilmesi ve insan gücü üzerinde yapılan inşaatlarda kullanılan taşlar üst üste yerleştirilmesi ve bu şekilde birbirlerine kaynatılmış gibi yekpare taşlarla büyük binaların meydana getirilmesi görülmeye değer bir durumdadır.
Bu şekilde yapı ve mimari tarzını ancak Bizans (roma) stillerinde görüldüğü ve fittar şehrinin de Bizans (roma) devrinden kalma bir harabelik olduğu sanılmaktadır. Fittar şehri de gerek doğa gerekse define avcıları ve hırsızları karşısında boyun eğmiş ve harabe adı ile anılır olmuştur.
RABAT KALESİ
Mardin Derik ilçesinin 15kmbatısında Hisaraltı Köyü’nde bulunan Rabat Kalesi’nin kitabesi günümüze ulaşamamış olup, kaynaklarda da yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu bakımdan kalenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır.
Kale Artuklular döneminde onarılmış, bu dönemde de bir takım ilavelerle genişletilmiştir. Artuklu dönemi öncesi hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Günümüze gelebilen kalıntılarından kalenin yöresel kesme taştan ve yer yer de moloz taştan yapıldığı anlaşılmaktadır. Oldukça büyük ölçüde olan kalenin 15 burcu olup, dikdörtgen planlıdır. Köşelerinde dört gözetleme kulesi bulunmaktadır. Buradaki burçlar ve kuleler 15 m yüksekliğe kadar ulaşmaktadır. Kalenin doğu ve batısında iki kapısı vardır. Kale içerisinde, yeraltında depolar ve birtakım barınaklar olduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır. Kale içerisindeki kalıntılardan bir bölümünün kale komutanına ait bir köşke ait olduğu da iddia edilmiştir. Kuzeyden güneye doğru uzanan gittikçe genişleyen bir vadi üzerinde kurulmuştur. Bu günkü harabeler arasında saray, kilise, birçok bina kalıntıları hala bulunmaktadır. Büyük kiliseyi gösteren tarafta üzerlerinde haç işaretleri bulunan yekpare taşların yerleştirilmesi ile oluşturulan binalar meydana gelmiştir. Bu tarz yapılanmada Roma stilinin olduğu Rabat şehrinin de Roma döneminde kalan bir şehir olduğu tahmin edilmektedir.
DERA SOR
Derik ilçesi sınırları içerisinde Süryanilere, Ermenilere ve Keldanilere ait 6 kilise olduğu söylenilmektedir. Şu an ilçede en eski olan ve 1650 yılında inşa edilen Surp Kevork Ermeni Kilisesi olarak da anılan Dêra Sor Kilisesidir. Bu kilise inşaat esnasında hem ibadet hem eğitim amaçlı iki bölümden oluşmuştur. Kilise yapımında kırmızı toprak kullandıkları için buraya Kürtçe KIRMIZI KİLİSE anlamına gelen Dêra sor adı verilmiştir.
SİSAN HARABELERİ
Başta Sasaniler olmak üzere Romalılar ve Sasaniler dönemine ait bir yerleşim alanıdır, ancak bu dönemden önce çok ilginç yılına ait medeniyet izleri mevcuttur. Şu an köyde yaşam mevcut olup bir kalıntılara ait birçok malzeme köyde mevcut olan aileler tarafından kullanılmıştır.
SİSAN (TAPINAK)
Derik ilçe sınırları dâhilinde olup Zeytinpınar mahallesine bağlı bir mezradır. 10kmuzaklıktadır. Sisan mezrası idari ve coğrafik olarak iki yapıya ayrılmıştır. Birincisi mezra yerleşiminin olduğu Sisaban (Şebey) ’Yukarı Sisaban’, mezra yerleşiminin aşağı kısmına da ‘Aşağı Sisaban’ denilmektedir. Yukarı Sisan ya da Sisaban denilen mevki oldukça önemlidir. Bu yerleşim arkeolojik ve tarihi olarak oldukça zengin bir yapıya sahiptir. Buradaki yerleşim yaklaşık 200 metre yüksekliğinde bir tepenin eteklerinde kurulmuştur. Burasının Roma – Bizans döneminden itibaren görkemli halini aldığı bilinse de öncesi hakkında yine bazı varyasyonlar mevcuttur. Bunlar: Yine burada ateşperest inanışa mensup insanların yaşadığı ve burayı kendilerine mesken edindikleri yolundaki söylencedir. Pers – Sasani’nin buradaki varlığı zaten bu inanışın burada nasıl bir yaşam biçimine dönüştüğünü yeterince göstermektedir. Sasani sanatının Bizans sanatına olan etkisi sadece sanatsal anlamda olmayıp her alanda mevcut olmuştur. Sonrasında gelen toplumlarda bile bu etkiler devam etmiştir. Sisan’ın genel arkeolojik özelliklerine girmeden önce Bizans sanatının Sasani ve diğer doğu kültürleriyle olan etkileşimine bakıp Sisan üzerindeki etkisini görelim.
Sisan’da kullanılan mozaik sanatını ilgilendiren nokta buradaki Sasani, Bizans sanatlarının etkileşimidir. Erken Bizans dönemi yapıtlarındaki hayvan figürleri ve mitolojik sahnelerde, Sasani geleneğinin etkileri görülür. Sisan tapınağının tabanında yer alan mozaik süslemesinde ata binmiş sakallı ve heybetli kişilik mitolojik ve dinsel havasını oldukça iyi yansıtmakta bu dönemin sanatıyla ilgili güzel bir mozaik figürüdür. Kilise denetiminin güçlendiği ve ikonaların yok edildiği dönemde (717 – 867) , Erken Bizans sanatındaki gelişme de durdu. Bu yeni dönemde mozaik resim sanatı yüzeysel ve simgesel bir anlatıma yöneldi. Haç ya da benzeri simgeleri öne çıkardı. Zaten Sisan tapınağı ve çevresinde bu cümleye uygun kalıntılar söz konusudur. Birbirinden bağımsız olmayan bu kültürel alışveriş Sisan yerleşimde oldukça yoğun bir biçimde karşımıza çıkmakta, Bizans dönemine ilişkin ihtişamını çok güzel şekilde yansıtmaktadır.
Sisan yerleşiminin bulunduğu yüksek tepe kuzeybatısına Şamrah’ı arkasına da Derametinan’ı alıp sahip olduğu önemi bizlere anlatmaktadır sanki. Burasının bir geçiş noktası olması aslında buranın coğrafik olarak önemini daha da arttırıyor. Yine su kaynaklarına yakın oluşu buranın tarihsel olarak sürekli bir yerleşim alanı olmasına sebep olmuş olup bunu stratejik olarak da pekiştirmiş durumdadır. Köy alanı başlı başına bir ören yeri olup her tarafta sütun altlıkları, dönemin seramikleri, sikkeleri ve bu dönemlere ilişkin her şey gözümüze çarpıyor. Tepenin en doruk noktasına zorlu bir tırmanıştan sonra çıktığımız vakit, burasının asırların öncesinde ne kadar büyük bir şehir olduğunu anlayabiliyoruz. Döneminin elit kesimine hitap eden bu şehir görkemli görünüşü ve manzarasıyla bir o kadar güzeldir.
Burada gözle görülen en büyük yapı dikdörtgen planlı tapınaktır. Bu tapınağın giriş kapısı güney kesiminde olup duvarlarında haç motifleri mevcuttur. Tapınağın doğu ucundaki konik yapı tapınım mekânı olup haç ve bitkisel motifli haç işaretleriyle daha mistik bir vaziyet kazanmıştır. Tabandaki mozaik süslemesi ata binmiş sakallı mitolojik-dinsel öğeler taşıyan bir betimdir. Yine buradaki bazı devasa taşlar üstündeki hayvan motifleri de ilgi çekicidir. Yukarda bahsettiğimiz Sasani-Bizans etkileşimine aslında güzel kanıtlardır bunlar. Tapınak çevresinde yoğun sütun örnekleri, cüruf parçaları devasa taşlardaki işçilik örnekleri v. s buradaki yerleşimin sivil-askeri elit bir kesim tarafından mesken edildiğini anlatıyor bize.
Buna benzer büyük yerleşimlere daha önce Zeugma’da rastladık. Bu noktada buraya büyük yerleşimlerle karşılaştırmak olasılığı çıkıyor karşımıza. Bu arada değinmemiz gereken bir başka nokta da sadece burada mozaik örnekleri mevcut değil; Mazıdağı’nın birkaç yerinde daha küçük mozaik betimleri söz konusu.
Sisan hakkında yapılacak kapsamlı bir çalışma belki de Mazıdağı antik yerleşiminin sosyal, ekonomik askeri ve siyasi alandaki önemini daha da iyi ortayda koyacaktır. Ayrıca büyük antik yerleşimlere etkileri daha iyi ortaya konacak. Çünkü elit sayılabilecek bir şehir olan Sisan örneği çok nadir sayılabilecek bir yapıdadır.
Yine İslam dönemine de tanıklık yapan bu yerleşme Hz. Ömer’in bugünkü Güneydoğu Anadolu coğrafyasını fethedip İslamlaştırması aşamasında Sisan önemli nokta olmuştur. Bu dönemde İslam kültürünün etkisine girmiştir burası.
Bizler Sisan günbatımıyla bırakıp giderken, Sisan antik döneme yaptığı büyük ev sahipliği ile güneşin burada batmayacağını kanıtlamak istiyordu sanki. Kaynak: 8
TEXTÊ QÎZA QRÊL – KRAL KIZININ TAHTI
İlçenin kuzeyinde bulunan dağların en uç noktasında bulunan Roma ve Bizans dönemine ait yapıların bulunduğu bir harabedir. Garê banîyê diye adlandırılan bölgenin bitişiği ve Zeytinpınar sınırları dâhilinde bulunan eski bir tarihi bölgedir. Yapılan incelemeler, taşlardan oyulmuş su kuyuları eski yapıların izleri açık bir şekilde görülmektedir. Buranın büyük bir yerleşim alnı olarak olmasından ziyade bir gözetleme kulesi şeklinde yapıldığı kullanılan harcın da kireç ve sert kayayı ufaltarak karıştırılması sonucu ortaya gelen Zift u hacer denilen çamur kullanılarak inşa edilmiştir.
KERKÜŞTİ HARABELERİ
Tarihi ipek yolu üzerinde, Viranşehir istikametine doğru Kerküşti mıntıkasında ortaya çıkan höyükte şimdiye kadar üç katman ortaya çıkarılmıştır. Birinci kattams1 ve 2. y. y. Roma dönemine ait, hemen altında Demir çağına ait Taş mimari yapısı ve alt katmanda ise Neolitik’in son dönemi olan Kalkolitik başı ara dönemi yani M.Ö. 4500 ile 5000 yılına ait bulgular bulunmuştur.
Dönemin insanları kulübelerde yaşıyor, ölülerini evlerine gömüyorlardı. Kaplarını ise hayvan betimleri süslüyordu. İpek Yolu üzerinde 8 bin yıl öncesine uzanan hayatlar Mardin Kerküşti Höyük’te açığa çıkarılıyor.
İpek Yolu olarak bilinen karayolunu genişletme çalışmaları sırasında tespit edilen arkeolojik yerlerden biri de ilçemizdeki Kerküşti Höyük oldu. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin Mardin Müzesi ile ortaklaşa yürüttüğü kazılarda İ. Ö. 5800 yıllarına ait Halaf döneminden ortaçağa uzanan kalıntılarla karşılaşıldı.
Tarlalar arasında beş metre yükselen höyükteki arkeolojik dolgular ova seviyesinin altında da iki buçuk metre devam ediyor. 1981 yılında müze ekiplerinin açığa çıkardığı ilk kalıntıları Roma devrine ait mozaik ve bazalt oda mezarları oluşturuyor. Üzerinden toprak çekilen ve güney yamacı bir süre yol olarak kullanılan höyüğün en üstünde iri bazalt taşlardan hazırlanmış bir teras ile çevre duvarı yükselir. Burada İ. Ö. 2 bin yılına tarihlenen, içlerinde zahire küpleri ve bebek mezarları bulunan kerpiç duvarlı bir mekân bulunmaktadır.
Halaf tabakasının en üst seviyesinde alçak kubbeli, büyük oval fırınlar vardır. Burada mezarların çokluğu ve fırınlara yakınlığı dikkat çekicidir. Bebek mezarlarından biri iç içe konmuş iki kâse ile birlikte gömülüdür. Fırınların çevresinde kemik alet, kil ağırlık, ağırşak gibi günlük kullanım eşyalarının eksikliği, buna karşılık çok miktarda zikzak, kafes, benek ve güneş motifleri ile stilize boğa başı ve insan betimleri gibi boya bezekli kaplar yerleşmenin bu kesiminde çanak çömlek üretimine işaret eder.
Fırınların altındaki yerleşim taş temelli çok sayıda ‘Tholos’ adı verilen yuvarlak kubbeli ve bir kaç dörtgen yapıdan oluşur. Tholoslardan biri yanıktır, içindeki kalın kerpiç sıva ile karışık dal izleri yapıların sepet şeklinde örülü dal-örgü bir örtüye sahip olduğunu gösterir. Yapıların içi ve dışındaki yetişkin mezarları çarpıcıdır. Çoğu katlanarak yan yatırılmış iskeletler Halaf dönemi insanları hakkında zengin bilgi barındırır.
Irak-Tell Arpaçiyah’ta bulunan taş bir mührün benzeri Kerküşti’nin Halaf dönemi ticaret ağındaki önemli konumunun küçük ama önemli bir verisidir. Komşu sayılabilecek mesafedeki Tell Halaf kazılarında bulunan, oturan geyik motifli kabın benzeri de iyi komşuluk ilişkilerinin işareti sayılabilir.
QESRA KENCO (Kenco’nun Şatosu)
Asıl amacı eskiden toprak ağalarının karşılıklı çatışmaları sonucu kendileri için özel olarak inşa edilmiş olmasıdır. Bu ağalar sık sık birbirlerinin topraklarına saldırır, çatışmalar yaparlardı. Onun için bu kasırlar, bir küçük kale gibi korutacak şekilde inşa edilirdi; bu tip kasırlar Urfa ve Mardin bölgesinde pek çoktu. Bu gün sadece Qesra Kenco tam olarak muhafaza edilmektedir. İlçemizin güney batısında, 30kmuzağındadır. Mardin – Urfa yolunun 67. km’sinden sola ayrılan 1kmsonra Qesra Kenco’ya ulaşılır. Qesr Hicri 1120, Miladi 1705’te inşa edildiği ve Hicri 1320, Miladi 1905 yılında Hûsên’ê Kenco tarafından yenilendiği kapı üzerindeki yazılardan anlaşılmaktadır. Qesr 300 m çevresinde etrafı dört köşe surla çevrilerek sağlam koruna bilinecek bir kale şeklinde inşa edilmiştir. Qesr’ı çevreleyen surun kalınlığı 80-90 c m.dir. Dört köşesine birer gözetleme kulesi konarak dışarıdan gelecek olan her türlü tehlike gözaltında bulundurulmaktadır. Kuzey ve batıda olmak üzere iki kapısı vardır. Esas bina dört katlı inşa edilmiştir.
Odalar genellikle sütunlar üzerinde yarım kavisli kemerlerle tavana, bu kemerler üzerine birer iç kubbe halinde toplanarak her dört hattın üstü kesme taşlarla dam örtülüdür. Dam kısmının dört yönünde birer gözetleme kuleleri vardır. Dört katın duvarlarına ve damın üzerindeki 1. 5 -2 m.lik ihate duvarının etrafına yarım metre de bir mazgal deliği konulmuştur. Müdafaa için tedbirler alınmış, Qesr’ın 2. katında bugün kiler olarak kullanılan ve ifadelere göre, eskiden cami olduğu bildirilen bir odanın kapı kısmı da dâhil, yan pervazeli siyah bazalt taşından yekpare olarak çıkarılmıştır. Üst kısmına konan yekpare bir taş üzerine bir iki satır eski Roma çivi yazısı görülmüştür. Kapı 30 cm kalınlığındadır. Kapının taştan olmasına rağmen o kadar kolaylıkla açılıp kapanıyor ki, bir insan tek parmağı ile hareket ettirebiliyor. İfadelere göre, bu taş Qesr’ın doğusunda ve 3kmuzağında bulunan harabelerinden çıkarılarak getirilmiş ve buraya yerleştirilmiştir. Taş kapı eski roma kiliselerinin kapılarından bir tanesidir.
(Kaynak: DERİK TARİHİ-1 Kitabından Alınmıştır. Yazar: EYYÜP GÜVEN)